Batı Afrika’nın kutsal ağacı: Kola

0

Kola, bir Afrika bitkisi ve anavatanı sömürgecilikle birlikte Fildişi Sahili adı verilen ülke. Kola ağacı, tekstilde boyama, eczacılıkta tüm teskin edici ilaçlarda, kozmetikte makyaj malzemelerinde, zayıflama reçetelerinde, kısaca tüm kolalı ürünlerin vazgeçilmez bir parçası.
 
Üretilen kola ağacının sadece yüzde 10’u dış pazarlara gönderiliyor ve bu oran ile bile yüzlerce milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşılıyor. Batı Afrikalı üreticiler bu ürünün kilosunu 250 ila 600 franka satıyor. Kıta dışına satıldığında ise fiyatı 1300 ila 1800 franka kadar yükseliyor.
 

Modern sanayi 20. yüzyılda kendisine yeni ürünler kazandırabilme amacıyla sömürgeciliğin yayıldığı bölgelerde asırlardır tüketilen yiyecekleri de yakından takibe aldı. Bunlardan biri ise bugün Batı Afrika olarak bildiğimiz ve 20 kadar kıta ülkesinin oluşturduğu coğrafyanın bazı yörelerinde yetişen kola ağacından aldığı kola cevizi, fındığı veya kestanesi diyebileceğimiz meyvesidir. İlk defa yerlilerce ne zaman tüketilmeye başladığı bilinmese de yazılı kaynakların ifadelerine göre binlerce yıllık geçmişi olduğu tahmin ediliyor.
 
İSLAMİYETLE YAYILDI
 
Kola, özellikle İslamiyetin 8. veya 9. yüzyıllarda bu bölgede de yayılmasıyla kullanımı bir ihtiyaç maddesi olmasının dışında sosyo-kültürel, dini amaçlı her ortamda paylaşılması yanında aynı zamanda ciddi bir ticaret metaına dönüşmüştü. Yerel bir kabilenin aksanı ile kla, kola veya gola denmesi üzerine tüm Batı Afrika’da benimsendiği gibi artık tüm dünyada da bu adı yaygınlaştı. Kola ağacı bir Afrika bitkisi ve anavatanı sömürgecilikle birlikte Fildişi Sahili adı verilen ülke. Bunun sınır komşularında veya aynı bölgeyi paylaştığı ülkelerde sınırlı da olsa yetiştiriliyor. Şimdilerde yıllık üretiminin 300 bin tonu aştığı ifade ediliyor. Kıta içinde üretilip yüzde 90 gibi oldukça yüksek bir oranda burada taze olarak ve herhangi bir sanayi işlemine tabi tutulmadan tüketilen nadir ürünlerden biri.
 
ABD VE AVRUPA İLGİSİ
 
Fakat başta ABD olmak üzere Avrupa ülkeleri son yüzyılda, son yıllarda ise Hindistan bu ürüne ciddi alaka duydu. Uluslararası pazarlarda tekstilde boyama, eczacılıkta tüm teskin edici ilaçların bileşenlerinde, kozmetikte makyaj malzemelerinde, diyetisyenlerin zayıflama reçetelerinde, genel tabirle tüm kolalı ürünlerin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Sadece yüzde 10 oranında dış pazarlara sevki, yıllık yüzlerce milyar dolarlık ticaret hacimlerine ulaşıyor. 1993 yılında Paris’te coğrafya derslerimize gelen bir akademisyen bundan bahsedince sınıftaki arkadaşlar bir sonraki derse getirdiler ve ilk defa orada görmüştüm. Başkent Bamako’da bulunduğum günlerde insanların adeta çerez gibi tükettikleri bu ürünü tanısam da tüm bu bölge için ne ifade ettiğini yıllarca kavrayamadım.                
 
EVLİLİK TEKLİFİNE CEVAP
 
Meğer kola cevizi, evlilik çağındaki gençlerin aileleri arasında kız tarafına teklif yapılırken verilen ürünün beyaz olmasının evet, kırmızı olmasının ise hayır anlamına gelmesi, düğün sırasında bir tür çeyiz teşkil etmesi, yeni doğan çocukların sevincinin paylaşılması, mevlit ve cenaze gibi törenlerde misafirlere ikramı, anlaşma ve sözleşme gibi iki ve çok taraflı sonuca bağlanan konuların açıklanmasında, Sokoto ve Bornu yöneticileri arasında saygınlığın en üst seviyede temsilini göstermede değeri biçilemeyen bir ürün. İslamiyetin alkolü yasaklaması da insanların bu ürünle hayatlarını daha fazla özdeşleştirmelerine, hatta onu kutsallaştırmalarına vesile olmuş. 1880 yılında Batı Afrika’daki Fransız sömürge karakollarından birindeki görevliler bir kola ağacının dalını kırdıkları için saldırıya uğramışlar. Ağacın faydası o kadar hayati olmuş ki, yetişmesi müsait olan her köyün etrafına mutlaka belli sayıda dikilmiş. Ancak yeni ağaçların dikilmesine ise daha sonraki dönemlerde pek sıcak bakılmamış, hatta bunu yapanların fazla yaşamayacağına inanılır olmuş.
 
EN BÜYÜK ÜRETİCİLER
 
Fildişi Sahili, günümüzde kola cevizini en çok üreten ülke olarak biliniyor. 300 bin tonu geçen ürününün yüzde 70’ini Nijerya tek başına alıyor. İkinci büyük üretici ülke ise başkenti Konakri olan Gine. Gine-Bissau’dan Gana’ya kadar hatta Nijerya ve Kamerun’un bazı bölgelerinde de bu ürün yetiştiriliyor. Son dönemlerde bu ağacın Karayip adalarından Jamaika, Brezilya, Malezya, Sri Lanka ve Endonezya’da da dikilmesi sağlanmış. En büyük tüketici Nijerya dışında taze olarak tüketen ülkelerin başında Mali, Burkina Faso, Senegal, Benin, Nijer, Gambiya ve Moritanya geliyor.
 
ÖNEMLİ DÖVİZ KAYNAĞI
 
Batı Afrikalı üreticiler bu ürünün kilosunu 250 ila 600 frank karşılığında satıyor. Bunun hem bölge ülkelerine hem de kıta dışından talep edenlere pazarlamak için piyasasının belirlendiği Fildişi Sahili’nin Anyama gibi şehirlerinde ise kilosu 1300 ila 1800 franka kadar yükseliyor. Özellikle bu ülkede, ABD ve Avrupalı şirketlerin alıcıları, temin ettikleri ürünleri henüz buralarda iken bazı özel işlemlerden geçiriyor ve bunu son derece gizli tutuyorlar. Sadece Fildişi Sahili’nin bu üründen yüzlerce milyon dolarlık ciddi bir gelir elde ettiği biliniyor.
 
Asırlarca tüm bölgede Dioula (Jula) denen toplumun özellikle Mandeng denen kolunun tekelinde kalan bu ürünün pazarlanması, sömürgeciliğin ilk yıllarında da sadece yerel insanların uğraşı olarak kaldı. 1460 yılında ilk defa Portekizlilerin Atlas Okyanusu sahillerinde gemilerle gidip gelmeleri ve bu ürünü 16. yüzyılda tanımaları, özellikle 19. yüzyılın sonlarında demiryolu ve kıta içinde kara yollarının açılması, kola cevizinin daha çok üretilmesini ve büyük miktarlarda satışını kolaylaştırdı.
 
HEDEF ASYA
 
Fransa 1920 yılına kadar pek ilgilenmediği bu üründen birden on binlerce kilo almaya başladı. Bir süre sonra Lübnan ve Suriye’den bu bölgeye gelmelerini sağladığı çoğu ticaretle meşgul kimseler, bu ürünün pazarındaki yerel tekeli kırmakla kalmadı ve büyük toptancılar oldu. Çünkü hem yerel pazarlar hem de uluslararası alıcılar için artık ciddi bir ticari alana dönüşmüştü. Şimdilerde ise dış pazarlarda daha fazla bu ürünü tanıtıp özellikle Asya’da daha geniş kitlelere ulaşmak istiyorlar. Avrupa toplumlarında sigara nasıl başlangıçta soyluların tükettiği bir ürün iken, asırlar içinde neredeyse bulan herkesin tükettiği konuma gelince, İngiliz ileri gelenleri özel bir kıyafet dikip adına da ‘smokin’ diyerek ayrıcalıklarını bir şekilde göstermek istemişlerdi. Batı Afrika Müslüman toplumları da emir, sultan, halife ve her seviyeden dini merasimlere yön verenlerin etrafında toplananlara verdikleri kıymeti göstermek için kola cevizi ikram ediyorlar. Öyle ki, tüm bölge Büyük Sahra’ya kadar uzanan kuzey-güney arasındaki en uç noktaları birleştiren en önemli bağa dönüşmüş.
 
BİRÇOK SEKTÖRDE İŞ FIRSATI
 
Her bölgede yetişmemesi, önemli pazar imkanının ve daima tüketicisinin bulunması, bu ürünün ticari değerini asırlarca içinde artırmış. Şimdilerde ise sadece tekstil, eczacılık, kozmetik ve enerji veren içeceklerde zorunlu katkı maddesi olması buna yönelimi artıracak ve üreticilerin önlerine yeni fırsatlar sunacak. Son yıllarda özellikle üretimin geliştirilmesi, sanayileşmiş ürünün ihraç eden ülkelerce de yapılması ve yeni pazarların bulunması kurulan meslek odalarının gündeminde yer alıyor.
 
TÖRENLERİN BAŞ MEYVESİ
 
Kola cevizi, günümüzde önemli sanayi ürünlerinin hammaddesi olmasından çok önce Kızıldeniz ile Atlas Okyanusu arasında ve Büyük Sahra Çölü’nün güneyini kuşatan Batılıların Sahel (Sahil) dedikleri, Müslüman tarihçi ve coğrafyacılarının ise Bilâdüssudan olarak adlandırdıkları bölgenin en batısında yetişiyordu.
 
Doğu-batı ve kuzey-güney istikametlerinde yolculuk yapan yerel toplumların seyahatleri sırasında günlük gıda ihtiyaçları kadar özellikle tuz temin etmek için Büyük Sahra’ya kadar giderek ticaretini yaptıkları bir üründü. 13. yüzyılda Fas’ta yaşayan Sahraaltı’ndan gelenlerin de talepleri karşılanırken, asırlar içinde altın, kumaş ve canlı hayvan karşılığında kıtanın bu uçsuz bucaksız ormanları ile çöl toplumlarının birinci derecede temin etmek zorunda oldukları bir meyve idi. Öyle ki, bu meyve olmadan herhangi bir tören yapılamazdı.
 
10 YIL SONRA MEYVE VERİYOR
 
İlk dikildiğinden en erken 10 yıl sonra meyve vermesi ve bir insan ömrü kadar yaşayıp, her geçen sene ürününü artırması, kola ağacına özel ihtimam gösterilmesini sağlıyor. 20 metreyi bulan uzunluğu, özel yuvaları içinde 8/10 adet kola cevizi diyebileceğimiz her biri normal kestane boyutunda ve 20/30 gram ağırlığındaki kırmızı, krem beyazı veya gül rengi meyvesinin en önemli bileşeni yüzde 4 oranına kadar kafein içermesi. Üreticilerinin pazarlamacı, pazarlamacıların da üretici olmasına müsaade edilmeyen bu ürünün her iki tarafı da birer tekel oluşturmuş. Neredeyse her ürün yetiştiren müşteri için pazarlara giderken bunda tam aksine alıcı satıcının ayağına gelir ve fiyatı kendisi belirler.
 
TIPTA YAYGIN
 
Bir zamanlar baş ağrısı, yorgunluk gibi hastalıklara karşı tüketilen ürün, artık güçlü sanayi ürünlerinin vazgeçilmezleri arasına girdi. Özellikle 1885 yılında Amerikan iç savaşında yaralandıktan sonra yaşadığı Atlanta şehrinde çektiği ağrıları morfinlerle teskin etmeye çalışan John Pemperton isimli eczacının, uzun süren uğraşıları sonucu kokain bitkisinin yaprağından elde ettiği şıra ile kola cevizinin kafeinini başka katkı maddeleri ile karıştırarak oluşturduğu şurup, zamanla kolalı içeceklerin önünü açtı. Bugün farklı ebatlardaki şişe ve kutucuklarda 2 milyar adet satılabilen bu içeceklerde her ne kadar kokain bitkisinin kullanımı 1940’larda sonlandırılsa da kola cevizi, Arap zamkı ve vanilya, ciddi katkı maddeleri olarak kullanılmaya devam ediyor. En meşhur ürününe iki ana bileşkenin adı verilse de zamanla Güney Amerika kökenli bitkinin kullanımı son bulsa da Batı Afrika’nın kola cevizi hâlâ kıymetini koruyor.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı