Sanayinin can simidi Arap zamkı

0

Gıda, tekstil, matbaa-kırtasiyecilik, eczacılık, kozmetik, şekerleme, inşaat ve metalürji gibi onlarca sektörün olmazsa olmaz bir bileşeni olan Arap zamkı, Sahraaltı Afrika ülkelerinde üretiliyor. Avrupa ülkelerinde yetiştirilebilse bile uzun sıcak mevsime ihtiyaç duyduğu için istenilen ürün alınamıyor.

Avrupa Birliği’nin belirlediği ürünlerin içeriğindeki kodlamalar çerçevesinde E414 kodu bulunan her üründe mutlaka Sahraaltı Afrika’nın bu ürünü bulunuyor. Endüstri için vazgeçilmez bir bileşen olan Arap zamkı, bir dönem Türk zamkı olarak da kayıtlara geçti.

Devasa Afrika’nın bitmek tükenmek bilmeyen değerleri keşfedildikçe çok uluslu şirketlerin ve ekonomik bakımdan güçlü devletlerin bu kıta konusundaki hassasiyetleri daha iyi anlaşılıyor. Uluslararası barış gücü askerleri yanında Fransa, ABD, Çin, Rusya ve benzeri uzak coğrafyalardaki ülkelerin özel ordularının, bazen askeri birliklerinin varlıklarını, Afrikalı toplumların bozulan düzenlerini huzura kavuşturmak şeklinde yorumluyoruz. Bu genel geçer anlatımların yanında aklımıza “Acaba başka sebepler mi var ki, bu kadar insan neden Afrikalıların güvenliği için canlarını feda etsinler?” sorusu gelir. Gelişmelere biraz farklı açılardan bakınca tüm dünya için hayati konumda olan ürünler dikkatlerimizi çekiyor. Bunların temininde çıkacak duraksama değil, en ufak gecikmenin maliyetini özellikle büyük işletmeler düşünmek bile istemiyorlar. Bütün yapıştırıcı özelliği bulunan zamklar içinde ‘Arap zamkı’ olarak bildiğimiz ve hiçbir coğrafyada istenilen miktar ve kalitede elde edilemeyen kim bilir kaç türden bu ürün bulunuyor.

‘TÜRK ZAMKI’ DA DENİLDİ

Yeryüzünde çeşitli ağaçlardan elde edilen farklı zamklar bulunsa da bunların kullanım alanları genelde çok sınırlı. İçlerinde biri var ki, onun kullanılmadığı bir mamul madde varsa mutlaka henüz bir tarafı eksik demektir. Tüm dünya onu ‘Arap zamkı’ olarak tanıyor. Aslında ‘Gum acacia, Kordofan gum, gum Senegal, gummi Africanum, Sudan gum, Indian gum’ gibi o kadar çok ismi var ki, sadece bunları alt alta yazmak için bir sayfa gerekebilir. Araplar da buna ‘Zamku’l-arabî’, Senegallililer ‘Daakande’ diyorlar. Asırlar önce Afrika’da yetiştiği yerlerde sınırlı kullanımı varken kuvvetle muhtemel Müslüman Arapların doğudan batıya gidip gelen ticaret ve hac kervanlarında taşıdıkları ürünlerden bir üründü ve bunu alıp sattıkları için ‘Arap zamkı’ denildi. Hatta Türkler; Tolunoğulları, İhşitler, Eyyûbîler, Memlûklüler ve Osmanlıların bu kıtanın sahillerinde varlık göstermeleri sebebiyle de ‘Türk zamkı’ denildiği zamanlar oldu.

TONU 4 BİN DOLAR

Yeryüzünde akasya ailesine mensup 600 ila 900 arası ağaç çeşidi var. Elbette ki bunların hepsinden zamk alınamıyor. Günümüzde bu ürünün en fazla üretildiği ve çok amaçlı kullanım alanı olan ağaca Senegal, sınırlı sektörler için yetiştirilenine ise Seyal deniliyor. Senegal akasyasının ürünü Sudan’da ‘Haşab’, Çad’da ‘kitir’ adıyla bilinirken, Seyal akasyasına ‘Talha’ ismi verilmiş. Hatta genel anlamda ‘Arap zamkı’ denildiğinde sadece bu iki akasyadan elde edilenler anlaşılıyor. Fakat uluslararası pazarlarda zamkı yıldan yıla fazla tüketilen ve bu sebeple de her yıl Sahel olarak bilinen Doğu-Batı Afrika arasındaki kuşakta yüzbinlerce Senegal akasyası dikiliyor. Böylece büyük bir çevre felaketi olan çölleşmenin de önüne geçiliyor. Moritanya ve Senegal’den başlayıp Büyük Sahra çölünün güney kısımlarından geçerek Kızıldeniz sahillerindeki Sudan, Eritre, Cibuti ve Somali’ye kadar 8 bin km uzanan milyonlarca kilometrekare büyüklükteki Sahel denilen alana bu iki akasya ağacından son yıllarda milyonlarca adet yenileri dikilerek miktarı çoğaltılıyor.

2007 yılında Afrika Birliği’nin başlattığı Büyük Yeşil Duvar projesi ile Afrika’nın bu bölgesinde çöl hurması, hünnap ve akasya yetiştirilerek yerel toplumlara gıda ve geçim kaynağı sağlanıyor. 3-4 yılda zamk alınabilecek duruma geliyor ve boyları 2 ila 10 metreye kadar değişebiliyor. Ağaçların ömrü 40-50 yıl. Her bir ağaçtan en az 20 gr, en çok 10 kg zamk alınabilirse de bu çok istisna bir durum olup ortalama 250 gr ürün elde ediliyor. Mevsim olarak mayıs-ekim arası devam eden yağmurların ardından ülkelere göre aralık ile haziran aylarında zamk toplayıcıları ellerine aldıkları küçük kesici aletlerle ürünü daha önceden gövdesini çizdikleri ağaçların dikenli dalları arasından binbir zahmetle topluyorlar. Üreticinin elinde iki kilosu bir dolardan dört buçuk dolara kadar toptancılara teslim ediliyor. Uluslararası piyasalarda senelere ve kalitesine göre ton başına Seyal akasyası zamkı 700 ila bin dolar, Senegal ağacınınki ise 2 bin 500 ila 4 bin 500 dolar arasında değişiyor. Her yıl tamamına yakını Avrupa ve Kuzey Amerika’daki tüketici ülkelerin bu ürüne talepleri artıyor ve son 25 yılda toplanan ürün miktarı yüzde 200 oranında yükselirken şimdilerde de yıllık yüzde 2’lik artış kaydediliyor. Aslında bitki Avrupa ülkelerinde yetiştirilebilse bile yeterli sıcak mevsime ihtiyaç duyduğu için istenilen ürün alınamıyor. Daha da önemlisi çok geniş miktarlarda arazilerin bu ağaç için ayrılması gerekiyor ki, Avrupalılar bunu istemiyorlar.

ZAMK SAVAŞLARI

Bundan 4 bin 500 yıl önce Arap zamkının kullanıldığının delili Mısır firavunlarının mumyalarının sarıldığı bantlar olup bunlar bu ürünle birbirlerine yapıştırılırdı. Hatta İncil ve Kur’an-ı Kerim’de Hazret-i Musa’nın Mısır’dan ayrıldıktan sonraki yolculuğunda kendilerine mucizevi olarak verilen iki yiyecekten ‘Menna’ isimli gıdanın bu zamk olduğu dahi ileri sürülüyor. Roma, parfümleri bu madde yardımıyla yapardı. Asırlar içinde sınırlı kullanım alanları giderek genişledi. 

Avrupa sömürgeciliğinin Afrika’daki Fransız-İngiliz rekabetinde en ciddi gerginlik sebeplerinden biri bu ürün oldu. 15. yüzyılın sonlarına doğru Batı Afrika sahillerine ulaşan Avrupalı denizciler, yerel toplumların bu ürününü yakından tanıdı. Belki de akasya ağacına Senegal adı da bu dönemde ilk defa gördükleri yörenin adından dolayı verildi. Zamanla sanayileşmede bu ürünün önemi giderek arttı ve İngilizler bilhassa tekstil sanayinde buna daha çok ihtiyaç duydu. İki ülkenin arası gerginleşince Fransa, 18. yüzyılda ‘altın tozu’ dedikleri bu ürünün kendi vatandaşları dışındakilere satışını yasakladı. Batı Afrika kıyılarından bunu temin etmek için her türlü tehlikeye onlarca yıl katlandılar. İngiltere ise bu maddeyi elde etmek için Osmanlı Mısırına bağlı Sudan’a ilgisini artırdı. Zamanla bu niyetini 1882’den itibaren işgale dönüştürüp bugün dünyanın gereksiniminin yüzde 80’ini sağlayan Sudan üzerinden Nijerya’ya kadar uzanacaktı. Bu ürünün büyük çoğunluğunu yetiştiren bölgelere hakim olması en güçlü rakibince engellendi. Böylece Fransa ile aralarında adına ‘zamk savaşı’ denilen gerginlik yıllarca sürdü ve bunun galibi her ikisi, kaybedeni ise üretenleri oldu.

ENDÜSTRİNİN OLMAZSA OLMAZI BİR BİLEŞEN

Arap zamkı, daha çok gıda sanayinde kolalı içeceklerin başlıca hammaddelerinden biri olarak bilinirdi. Avrupa Birliği’nin belirlediği ürünlerin içeriğindeki kodlamalar çerçevesinde E414 kodu bulunan her üründe mutlaka Sahraaltı Afrika’nın bu ürünü bulunuyor. Sodalı ve gazozlu içeceklerdeki şekerlerin kristalleşmesini bu ürün önlüyor. İlaç sanayinde özellikle hapları kıvama getiriyor. Yine lifleri sebebiyle de diyetisyenlerin işini rahatlatıyor. Bazı kimyasal ürünlerin içeriği Arap zamkıyla tamamlanıyor. Şekerleme ürünlerinde bu zamk vazgeçilemez bir madde olarak karşımıza çıkıyor. Geleneksel dokumacılık ürünlerinin kuvvetlendirilmesinde ve renklendirilmesinde modern tekstildeki çeşitli aşamalarda temel maddelerden biri. Seramik sektörünün boya safhasında kullanılıyor. Matbaacılık ve kırtasiye sektörlerinde henüz elle kağıt üretildiği Mısır’daki papirüslerden modern çağda her türlü yapıştırıcı ürünlerde ciddi bir ihtiyaç maddesi. Zarfların, pulların ve etiketlerin üzerindeki yüzeydeki yapışkan, sigara sararken sürülen tutkal, özellikle de mürekkep yapımının başlıca unsuru. Evlerdeki temizlik malzemeleri içinde tercih edilen bir katkı maddesi. Kerestesi inşa sektöründe ev, ırmak ve denizlerde kayık ve gemi yapımında önemli bir ihtiyaç malzemesi olduğu kadar kibrit ve kürdan dahi kullanılıyor. Özellikle Sahraaltı Afrika’da Müslüman toplumların din eğitiminde Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin yazılıp okunurken kullanılan levhalar ve yazı malzemesi olarak da mürekkep, yine bu zamktan elde eriliyor. 

Bazı bölgelerde yerel halk günde 150/200 gram ‘Arap zamkı’ yediklerinde birkaç gün başka bir şey yemeden açlıklarını giderebiliyor. Tüm kullanımlar içinde gıda sanayi yüzde 60-80, inşaat sektörü yüzde 10-15, eczacılık yüzde 5-10’lu oranlarla başı çekiyor. Özellikle AB ülkeleri mamul ürünlerin yüzde 40’ını, Kuzey Amerika yüzde 30’unu ve Hindistan da yüzde 3’ünü tüketiyor.

PAZARIN ÖNDE GELEN AKTÖRLERİ

Arap zamkı denilince akla genelde Sudan gelir, ardından Çad’ın adı söylenirdi. Şimdilerde bu ürünün en büyük alıcısı Fransa, aralarında bu ikisi dahil 14 Afrika ülkesinden ithalat yapıyor. Ama hâlâ yüzde 65 ila yüzde 80 arası ürün Sudan’dan alınıyor, hem bunun hem de Çad’ın petrol, hayvancılık ve pamuktan sonra dördüncü ihraç ürünü olarak yüzde 13-15 arası, Nijerya Boko Haram öncesi yüzde 13 kadar üretirken şimdilerde yüzde 7-8 oranına gerileyen ürün kapasitesi var. Mali, son yıllarda genel Arap zamkı ihracatı içinde yüzde 5 oranında ürün elde ediyor. Senegal uzun yıllar bu ticareti çok önemsemediyse de şimdilerde ciddi anlamda halkını buna teşvik ediyor. Aslında Sudanlı bir yetkilinin gözlemlerine göre en büyük alıcı Avrupa ülkeleri olup gerçek anlamda ne kadar ürün aldıklarını söylemiyorlar. Yıllık 100 bin ton ürün değil, tam aksine verdikleri miktarı bin katı olarak düşünmek lazım. Üreten Sudan ile ithal eden Fransa, dünya Arap zamkı pazarının en güçlü iki ihracatçı ülkesi konumunda. Birçok Afrika menşeli ürün gibi tamamına yakını fakir ülkelerde üretiliyor, zengin ülkelerde tüketiliyor. Daha vahimi ise tam mamul hale dönüştürüldükten sonra içeriklerinde yer aldığı ürünlerin tekrar ‘Arap zamkı’ coğrafyalarına getirilip yüksek fiyatlarla satılması. 

ABD SANAYİNİN VAZGEÇİLMEZİ

Zamk üzerine en büyük gerginlik, hiç şüphesiz 1997-2013 yılları arasında ABD’nin Sudan’a uyguladığı ambargo sırasında yaşandı. Bu dönemde iki ülke arasında ‘Soda diplomasisi’, bir diğer ifadeyle ‘Soda savaşı’ yaşandı. Bu ürün bir şekilde ABD’nin büyük sanayi kuruluşlarına ulaşmazsa birçok sektör çökecekti. Gıda, tekstil, matbaa ve kırtasiyecilik, eczacılık, kozmetik, şekerleme, inşaat ve metalürji gibi onlarca üretim tesisleri kapanacaktı. En önemlisi Coca-Cola başta olmak üzere tüm sodalı ve gazlı içeceklerin üretimi durdurulacaktı. ABD’deki Sudan büyükelçisi 2007 yılında eğer bu ambargo kalkmazsa Arap zamkının bu ülkeye girmesine müsaade etmeyecekleri tehdidinde bulunduysa da bu blöfü kendi elçiliğini bırakması dışında etki yapmadı.

Bu yazı 18 Eylül 2020 Cuma günü İTO Haber sitesinde yayınlanmıştır. 

 

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı