İnsan gıdası balıklar endüstriyel yem yapılıyor

0

* Yabancı balıkçı teknelerinin Batı Afrika kıyılarında avlanıp, kurallara uymamaları ve gerekli denetimlerden kaçmaları, çevreye ciddi bir zarar veriyor. Daha tehlikelisi bu balıkçıların, insanlar için önemli bir besin kaynağı olan balığı hayvan yemi haline getirmeleri.
 
* Son 10 yılda Batı Afrika’da tutulan sanayi balıkçılığından elde edilen gelir 8.3 milyar dolar. Bunun dörtte birinin yani 2 milyar dolarının devletlere ödenmesi gerekiyordu. Ancak bu ödemenin 500 milyon doları aşmadığı ifade ediliyor. Balık yoğunluğunu azaltan aşırı avlanma ile balıkçılık artık sürdürülemez hale geliyor.
 
AFRİKA ülkelerinin verimli ve ziraata elverişli topraklarının, 21. yüzyılda gıda yatırımcılarının iştahını şimdiden fazlasıyla kabarttığı dikkatlerden kaçmıyor. Yaklaşık 30 bin kilometreyi bulan sahilleri ise bir taraftan yerel denizcilerin geleneksel balıkçılarına fırsat verirken, diğer taraftan da özellikle yabancı büyük balıkçı teknelerinin buralara akınlarını her geçen gün artırıyor. Doğu Afrika’nın Büyük Göller Bölgesi ve Çad Gölü yanında Nil, Nijer, Kongo, Zambezi, Logon ve Şari gibi birçok büyük ve küçük nehirleri, şimdilerde bunlar üzerinde inşa edilen barajları da çevrelerinde yaşayan insanlar kadar tüm canlıların da içme su ihtiyacını karşılıyor. Dahası buralardan da belli oranlarda tatlı su balığı avlanıyor. Kıtada çiftlik balıkçılığı da giderek yaygınlaşıyor. 2011 yılında dünya genelinde denizlerden tutulan ve üretim balıkçılığı toplam 154 milyon tondu. Bunun 131 milyon tonu gıda için kullanılmıştı. Şimdilerde açık denizlerde tutulan balık oranı düşerken, kültür balıkçılığı giderek artıyor. Sanayi balıkçılığının Afrika sahillerine girişi 1970’li yıllara rastlıyor. Genelde Avrupalı ve Asyalı gemiciler hiçbir kural dinlemeden burada yıllarca avlandılar.
 
YASAK BÖLGEDE AVLANMA
 
Bağımsızlık öncesinde Afrika, çepeçevre Avrupalılarca kuşatılmış, yerli toplulukların dünyayla tüm bağları koparılmış, nice zenginliklerinin sadece sömüren devletlerce az veya çok bilindiği devasa bir coğrafyaydı. Bunların fark edilmesi çok sürmedi ve 1970’li yıllardan itibaren de kıtayı çevreleyen denizlerin balıkları adeta verimli araziler gibi belli ülkelerce kapışıldı. Çoğu Fransız ve İspanyol Avrupalı balıkçı gemileri dışında Ruslar, Koreliler ve de Çinliler çoktan devreye girmişti. Bilhassa sonuncular o kadar çok göze battılar ki, hemen bir yolunu bulup teknelerini çevre ülkelerin bayrakları altında yüzdürdüler. Liman ile avlama arasında gidip gelirken çarptıkları küçük kayıklarda her yıl 250 civarında balıkçının öldüğü iddiası var. Ülkelere tuttukları balığın tonu için 35 ila 120 Euro arasında ücret ödedikleri tahmin ediliyor. Somali gibi devletler iç kargaşa ile mücadele ederken yabancı balık teknelerinin yüzde 90’ı yasaklanan bölgelerde rahatça avlanıyorlardı.
 
Atlas Okyanusu’nun özellikle Moritanya açıklarından başlayıp Gine Körfezi’ne kadar uzanan Senegal, Gambiya, Gine Bissau ve Gine sahilleri özellikle birer balık deryasıydı. Uzun yıllar Avrupalı balıkçı tekneleri sessiz sedasız bunların kendilerine yeteceğinden fazlasını tutup Afrika pazarları da dahil her tarafa bol bol paketleyip göndererek büyük kazançlar elde ediyordu. “Kıtaya medeniyet getiriyoruz, burayı dünyaya açıyoruz” diyenler, aslında sadece kendi keselerine çalışıyorlar, servetlerine servet katıyorlardı. Kıta insanı onların açık denizlerinde ne yaptıklarından haberdar bile değildi.
 
GELENEKSEL BALIKÇILIK
 
Afrika’nın öz evladı kendi balıkçıları ne yapıyordu? Sahillere yakın sularda basit ahşap tekneleriyle gündelik ihtiyaçlarını avlayıp yerel pazarlarda müşterilerine ulaştırıyorlardı. Geleneksel balıkçılık meslekleri ile hem kendileri hem de limanlarda akşam üzeri dönüşlerini bekleyen kadınlar, bunları müşterilerinin isteklerine göre temizleyip satıyor, kısacası herkes geçimini bundan sağlıyordu.

Kıtanın sadece bu sahillerinde bugünlerde bile takriben 7 milyon yerlinin bu işle hayatını kazandığı tahmin ediliyor. Pazarlardaki satıcılar, lokantalar, ulaşımı sağlayanlar gibi daha birçok hizmet kolundakilerle belki 20, hatta 30 milyon insan bu ticaretten hayatını kazanıyor. Sadece 600 bin kişinin doğrudan veya dolaylı geçimini elde ettiği Senegal’in milli gelirinin de yüzde 16’sı bu faaliyete dayalı. Zira bu ülke ve Moritanya açıklarında 2017’den bu tarafa yıllık 500 bin tondan fazla balık avlanıyor. Çok değil, 2000’de sadece başkent Dakar açıklarında 40 bin ton balık tutulabiliyordu. Bunun yüzde 90’ı geleneksel balıkçılarla, geriye kalanı ise sanayi için avlananlarca elde ediliyordu. Ama şimdilerde elde edilen balıkların yüzde 80’i, bundan un ve yağ yapılan fabrikalara sevk ediliyor.
 
ÇEVRECİLER TEPKİLİ
 
1990’lı, özellikle de 2000’li yıllar, artık değeri olan ne varsa onun peşinde mutlaka bir Çinli var demekti. 2020’de ise başta Avrupalılar olmak üzere herkesi bir telaş sarmaya başladı. Çünkü adına endüstri balıkçılığı dedikleri avlanma usulleri ve bunların nasıl değerlendirildiğine ilişkin artık çevrecilerden yerel balıkçılık derneklerine, siyasetçilere kadar giderek artan tepkilerin önü alınabilecek gibi görünmüyor. Şimdilerde 500 civarında uzak balıkçılık için denizlerde dolaşıp bu işi yapan ve çoğu ait oldukları Çin yerine başka bir ülkenin bayrağını takarak Afrika sularında avlanan teknelerin uluslararası deniz hukuku kurallarına ne kadar uyup uymadıkları birçok araştırmaya konu oluyor. Eğer yapılan takiplerde suç işleyenler tespit edilirlerse devletleri bunlarla ilgili hiçbir işlem yapmıyor. Çünkü o teknelerin kendilerine ait olmadığını ifade ediyorlar.
 
BALIK UNU FABRİKALARI
 
Geleneksel balıkçılıkla en büyük rakibi balık unu ve balık yağı yapmak üzere ciddi anlamda teşvik edilen sanayi balıkçılığı arasındaki açı, her geçen gün birincinin aleyhine büyüyor. Deniz dibinde irili ufaklı tüm balıkları kendilerine avlanma sahaları olarak belirlenen yaklaşık 45 km açıkta yakalamaları gereken büyük tekneler, çoğu zaman sadece balığın bulunduğu yere yöneliyorlar. Böylece küçük balıkçıların imkânları nispetinde ağlarına takılan balıkların sayısı giderek azalıyor. Yakın geçmişte sadece insanların besin ihtiyacı için sahil ülkeleri pazarlarına sunulan balıklar ve buzhanelerde muhafaza edilen veya konserve yapılıp uluslararası pazarlara sevk edilenler giderek azalıyor. Haliyle fiyatlar da yerel müşterilerin alabileceği rakamların çok üzerine çıkıyor. Moritanya özelinde yüzlerce büyük teknenin tuttuğu balıklar artık insan gıdası olmanın çok ötesine geçti. Çoğu bu ülkede olmak üzere onlarca balık unu fabrikaları faaliyete geçirilerek elde edilen ürünler başta domuz ve tavuk yetiştiriciliğinde ve çiftlik balıkçılığında yem olarak uluslararası pazarlara gönderiliyor. Balık yağı fabrikaları ise ilaç sanayi ve kozmetik üretimi yapan şirketlere gerekli malzemeyi sağlıyor. Sanayi balıkçılığı, balığı bir anlamda fakir ve fukara sofralarından alıp hayvan çiftliklerinin vazgeçilemez yemlerine dönüştürüyor.
 
MÜŞTERİLER AVRUPALI ŞİRKETLER
 
Avrupalı bazı firmalar, özellikle Greenpeace gibi çevre duyarlılığı ile hareket eden örgütlerin baskılarıyla bu alandaki yatırımdan vazgeçseler bile piyasanın ihtiyacını fazlasıyla temin edenler faaliyetlerini kesintisiz sürdürüyor. Sahipleri Çinli veya yerel balık unu ve yağı fabrikalarının belli başlı müşterilerini Avrupa’da faal şirketler oluşturuyor. Aslında bir anlamda işin hamaliye kısmını Çinli balıkçılar ve onların neredeyse avladıklarının tamamını verdikleri kendi fabrikaları bu işi sadece para kazanmak için yapıyor. Çok değil, yakın geçmişte Kuzey Avrupa’da Danimarka’da, Güney Amerika’da Peru ve Şili’de, Güney Asya’da Vietnam ve Çin’de bulunan bu tür fabrikaların Batı Afrika’da Moritanya, Senegal, Gambiya ve Gine’de sayıları giderek artıyor. Sadece Moritanya’da 2011’de kurulan Polyhondone isimli balık unu fabrikasının yıllık balık işleme gücü 100 bin ton iken, 2017’de kurulan Sunrise Oceanic Ressources Exploitaiton Company’nin ise bunun dört misli bir üretim yapacağı ifade ediliyor.
 
KİŞİ BAŞI BALIK TÜKETİMİ DÜŞÜYOR
 
Batı Afrika ülkeleri, yabancı balıkçı teknelerinin bölgeye gelmelerini teşvik etmiş. Sanayi balıkçılığından da gelir elde etmeleri, kendilerine önemli katkı sağlıyor. Gerçi son 10 yılda Batı Afrika’da sanayi balıkçılığından elde edilen 8.3 milyar doların dörtte biri olan 2 milyar doların ilgili devletlere ödenmesi gerekirken, bu ödemenin 500 milyon doları aşmadığı ifade ediliyor. Asıl mesele yüksek oranlarda avlanmak da değil, kurallara uymamak, denetimlerden kaçmak, çevreye atıklarla ciddi zarar vermek, yerel kazanç kapılarının kapanmasına sebep olmak, Senegal özelinde yıllık balık tüketiminin 35 kilodan 23 kiloya kadar düşmesine neden olmak. Balık, şimdilerde daha ziyade hayvan yemi olarak tüketiliyor. Çinlilerin bu sektöre aşırı yüklenmeleri yüzünden kıtanın bu bölgesinde balık yoğunluğu giderek azalıyor. Yakın gelecekte ne geleneksel, ne de sanayi balıkçılığının varlığını sürdürmesi imkansız hale gelecek gibi.
 
ÇİN TEKEL DURUMUNDA
 
Büyük balıkçı tekneleri arasında her ne kadar İspanyol ve bazı diğer Avrupa ülkelerine ait olanlar varsa da artık bu alan neredeyse Çin’in tekeline geçmiş durumda. 1985’te 13 gemi ile balık tutarken bu sayı 2013’te 462 gemiye çıktı. Genelde Çinli olmayanların, hatta yerli balıkçıların ürününü almayan ve de fabrikalarda yerel işçi çalıştırmayan Çinli şirketler, Batı Afrika ülkelerinin devlet adamlarının ve özellikle bu avcılıktan geçimini sağlayanların tepkilerini fazlasıyla çekiyor. Bir taraftan bunlara karşı tepkilerin arkasında Avrupa’daki bazı çevreler varken, diğer taraftan en büyük alıcı olarak da bilhassa Birleşmiş Milletler’in bile bu bölgenin kalkınmasında öncelikli iş kolu olarak teşvik edilen balık unu üretim tesisleri ciddi bir ikilem oluşturuyor. Türkiye’den son yıllarda Batı Afrika bölgesine gelen balıkçı teknelerinin başlangıçta ciddi sıkıntılarla karşılaşsalar da en kolay faaliyet gösterdikleri ülke Moritanya oldu. 50 kadar balıkçı teknesi ve şimdilerde üç balık unu fabrikaları ile Çinli meslektaşlarının karşısına ciddi rakip olarak çıktılar. Yerel halkla içiçe faaliyetleri ile de daha rahat kabullenildiler. Ancak Çinli onlarca balıkçı gemisinin Senegal bayrağı altında avlanmaları, 2020 yılı için de 52 yeni gemi için avlanma istemeleri, onlarla aynı dönemde talepte bulunan sadece iki Türk teknesini de Senegalliler nezdinde hedef haline getirmiş durumda. Oysa ki Türk tekneleri daha Senegal sularında avlanmadan hedefe kondu. Şimdilik Gambiya sularında avlanıp bunları Senegal’de balık unu fabrikalarına satarak bölgede varlık göstermeye çalışıyorlar.

Bu yazı 03.07.2020 tarihinde itohaber.com’da yayınlanmıştır

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı