İsrail’in Afrika’ya Dönüşü: Küresel Rekabet ve Yeni Anlaşmazlıklar

0

Afrika’daki Yahudi varlığı yeni bir vaka değildir. Fas, Tunus,  Etiyopya ve Güney Afrika gibi ülkelerdeki Yahudi nüfusu, yüzbinleri aşan sayıları ile uzun süredir bu yörelerde yaşamlarını sürdürmektedir. Bir dönem Cezayir de bünyesinde Yahudi nüfusu barındırmıştır (Halperin, 1952: 470 – 472). İsrail, kuruluşundan bu yana Afrikalı Yahudi göçü almıştır. Bugün İsrail’de yaşayan Falaşa Yahudileri olarak da tabir edilen, büyük çoğunluğu askeri görevler icra eden Etiyopyalı Yahudi nüfusunun 135.000 civarında olduğu ifade edilmektedir. Hatta bu siyahi Yahudilerin, İsrail’deki şovenist zihniyet tarafından kabullenilmesinde sıkıntılar yaşanmaktadır. ‘Siyahi Yahudi olmaz’ düşüncesi, beyaz Yahudilerin tutumlarını sertleştirdiklerine dair örnekleri çoğaltmaktadır (Duplaquet, 2015).  Kuzey Afrika’da en fazla Yahudi nüfusuna sahip ülke ise Fas’tır. 1945 yılında 250.000 civarında olduğu ifade edilen Yahudi nüfusu, Siyonist lobilerin 1947’de başlayan baskılarıyla, İsrail’in kuruluşunda büyük oranda göç vermiş olmasına rağmen ülkedeki varlığını güçlü bir şekilde devam ettirmektedir. Bu göç dalgası, 1967’deki Altı Gün Savaşları’na dek artarak sürmüştür. Cezayir’deki diğer ülkelere göre az sayıda olan Yahudi nüfusu ise özellikle Bağımsızlık Savaşı döneminde ve sonrasında azalmıştır. Fransa’nın aşırı milliyetçi ve saldırgan örgütlerinden OAS (Organisation de l’armée Secrète (Gizli Ordu Örgütü)) Cezayir Bağımsızlık Savaşı sürecinde, Cezayir topraklarında küçük birlikler olarak konuşlandırılmış ve Fransız Devleti tarafından önemli imha operasyonlarında kullanılmıştır. OAS bu süreçte, haklı Cezayir bağımsızlık hareketini uluslararası arenada karalamak ve meşruiyet zeminini kaybettirmek amacıyla Cezayir’deki Yahudi toplumuna saldırılarda bulunmuştur. Saldırıların müsebbibi olarak ise Cezayir’in meşru bağımsızlık hareketi FLN’i (Front de Libération Nationale (Ulusal Kurtuluş Cephesi)) göstermiş ve bu oluşumu ‘aşırıcı ve terörist’ yapılar olarak suçlamıştır.  Bağımsızlık dönemi sonrasında ise burada bulunan Yahudi nüfusu, yeni siyasi yapıyla uyum sağlayamayacağı korkusuyla ülkeyi terk etmiştir. Tunus’ta 1950 yılında sayıları yüz bini aşan Yahudi nüfusun büyük çoğunluğu ise yine Fas örneğinde olduğu gibi Siyonist lobilerin baskısı ile İsrail’e göç ettirilmiştir. Bugün Tunus’taki Yahudi nüfusunun 1.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. (Roger, 2013)

Afrika’nın siyasi olarak tekrar İsrail hükümetinin programında yer almaya başlaması, İsrail basınında gündeme gelmektedir. Times of Israel’in haberine göre son dönemde ilişkilerin tamir edilmesi ve sıkılaştırılması adına önemli girişimler gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede 4 Ağustos 2017 tarihli yayına göre, Müslüman nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Senegal ve Gine, İsrail’e birer büyükelçi atadı. Bu iki ülkenin İsrail ile bugüne kadar diplomatik ilişkileri olsa da henüz büyükelçi atama noktasına gelinmemişti. İsrail’de ikamet etmeyecek olan bu iki büyükelçi ilişkilerin geliştirilmesini ve seyrini takip edecek.

İsrail Aralık 2016’da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2334* sayılı kararı ile Yahudi yerleşimlerine karşı alınan tedbirleri destekleyen ülkeler aleyhinde uygulanan misilleme adımlarının bir parçası olarak, Senegal’deki dış yardım programlarını iptal etmişti ve büyükelçisini geri çağırmıştı. Bu gerilimden kısa bir süre sonra, 4 Haziran 2017 tarihinde Liberya’da yapılan Batı Afrika Liderler Zirvesi’nde, Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bir araya geldi ve ülkeleri arasındaki ilişkilerin tekrar başladığını ilan ettiler. İsrail,  büyükelçisi Paul Hirschson’u Dakar’a geri gönderdi ve Senegal Başbakanlık Ofisi’nden yapılan bir açıklamada İsrail’in Afrika Birliği’nde gözlemci statüsüne adaylığının destekleneceği ifade edildi. Yine aynı açıklamaya göre liderler savunma, değerli madenler/taşlar (altın, elmas ve uranyum gibi-anlaşmanın gizli maddesi) ve tarımda (ekilebilir araziler) işbirliğini ilerletme konusunda anlaştılar.

Yüzde 85’i Müslüman olan ve yaklaşık 10.5 milyon nüfusa sahip Gine, İsrail ile diplomatik ilişkileri koptuktan yaklaşık 50 yıl sonra, Temmuz 2016’da yeniden başlattı. İsrail’in Doğu Kudüs’ü, Golan Tepeleri’ni, Sina Yarımadası’nı, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’yı da işgal etmesine olanak veren 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan sonra Gine,  İsrail ile olan bağları kopartan tek ülke konumunda idi (diğer bazı ülkeler 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan sonra İsrail’le olan ilişkileri kesmişti).

Orta Doğu’nun Serserisi İsrail, Mağdur Edebiyatı ile Sahada

Netanyahu, ana dış politika hedeflerinden birisinin ‘İsrail Afrika’ya dönüyor, Afrika İsrail’e dönüyor’ parolasıyla, Afrika ile ilişkileri geliştirmek olduğunu işaret etti. Son 14 ayda, kıtaya iki kez ziyaret düzenleyen Netanyahu, Ekim 2017’de Togo’da düzenlenecek Afrika-İsrail zirvesine katılmayı planlıyor. İsrail’in Gine ve Senegal’den sorumlu büyükelçisi Hirschson,  The Times of Israel’e verdiği beyanatta İsrail ve birçok Afrika ülkesinin arasındaki benzerliklerin oldukça fazla olduğunu ifade etti. Hirschson: “Hepimiz köleliği de, sürgünü de ve mülteci olmayı da çok iyi biliyoruz. Afrika gibi biz de işgal edildik, sömürgeleştirildik ve modern zamanlarda egemenliğimizi tekrar elde ettik. Çiftçiliğe dair ailevi yaklaşımımız ve Afrika’da birçok vakada olduğu gibi çölün içinde ve yakınında yaşama gibi ortak tutumlarımız var” dedi.

Bugün onlarca İsrailli iş adamı Gine, Senegal ve Fas’ta yaşıyor. Netanyahu, 4 Haziran’da Monrovia ziyareti sırasında yarım düzine Batı Afrika ülkesinin Cumhurbaşkanıyla bir araya geldi. Bunların arasında çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip ve İsrail ile diplomatik ilişkisi olmayan Mali’nin devletbaşkanı İbrahim Boubacar Keita da var. Son aylarda birçok Afrikalı lider de İsrail’i ziyaret etmiş durumda. Ağustos 2017’nin başında Cape Verde, artık BM’de İsrail aleyhine oy kullanmayacağını duyurdu.

Sonuç

Eski sömürgecilerin yeni yüzleri ile sahada olduğu Afrika, kurulduğu günden bu yana birçok insan hakkı ve uluslararası hukuk ihlalinin sorumlusu olan İsrail’in iyi niyet kılıflı nüfuz müdahalelerine sahne olmaktadır. Bu müdahaleler aynı zamanda İsrail’in uluslararası arenadaki yalnızlığından kurtulma arayışının ve her ne kadar kararlarını umursamasa da BM nezdinde aleyhinde tutum takınan ülkeleri azaltma çabasının yansımaları olarak görülebilir. Nitekim bu girişimlerin yukarıda ifade edilen pozitif sonuçları da doğurduğu gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, Siyonizm inanışındaki Fırat ve Nil arasındaki vadedilen topraklar (arz-ı mev‘ûd) ve Nil’in Etiyopya’dan başlayan kolları, kıta genelinde eskiye dayanan Yahudi varlığı göz önünde bulundurulduğunda, İsrail’in Afrika yaklaşımına farklı bir boyut kazanmaktadır. Bu süreçte İsrail’in Çin ile gizli temasları mercek altına alınmak zorundadır. Umulur ki, Batı’nın gayri meşru şekilde Orta Doğu’da peyda ettiği bu yapının, Afrika’ya eski sömürgecilerinin bıraktığı yıkımdan başka bir şey getirmeyeceği, kıta halkı tarafından ivedilikle fark edilir ve kıta coğrafyasında yeni oluşmaya başlayan bu gizli rekabet, Afrika toplumunda çöküşü beraberinde getirmez.

 

Kaynaklar

– Duplaquet, Amicie, Les juifs éthiopiens, 2015.

http://www.lesclesdumoyenorient.com/Les-juifs-ethiopiens.html

– Benjamin Roger, Y a-t-il encore des Juifs au Maghreb?, Jeune Afrique, 2013.

http://www.jeuneafrique.com/171077/societe/y-a-t-il-encore-des-juifs-au-maghreb/

– Helperin, V, Structure et perspectives de la population juive en Afrique du Nord, Politique étrangère, Volume 17,  Numéro 1, pp. 467-476, 1952. http://www.persee.fr/doc/polit_0032-342x_1952_num_17_1_2692 .

* BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in yerleşme politikalarını kısıtlayan kararı için bkz. http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/2334(2016)

Share.

Yazar Hakkında

1988 yılında Adapazarı’nda doğdu. Aslen Trabzon’un Yomra ilçesindendir. 2007’de girdiği Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nden 2013 yılında Fransızca ve İngilizce Öğretmenlik (çift anadal) bölümlerinden aynı anda mezun oldu. Aynı yıl, Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığına [Uluslararası İlişkiler ve Anlaşmalar Müdürlüğünde (Orta Doğu & Afrika)] uzman olarak katıldı. Halen bu pozisyonda görevini sürdürmektedir. Ocak 2017’de İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde, Prof. Dr. Ahmet KAVAS danışmanlığında '”Cezayir İç Savaşında Fransa’nın Etkisi'” konulu yüksek lisans tezini başarıyla tamamladı. AFAM üyesi olup hâlihazırda İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler anabilim dalında doktorasına devam etmektedir.

Yorum Yap