Kim Var İmiş Biz Yoğ İken? Afrika Diyarlarından Bir Portre: Sudanlı Zenci Musa

0

Osmanlı Devleti Afrika’da uzun yıllar ciddi bir hâkimiyet ve idare kurmuş, Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğine karşı Afrika Müslümanlarının korumasını üstlenmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren Batı emperyalizmi tarafından paylaşıma açılan Afrika kıtası, Batılılar tarafından yağmalamaya başlanmıştır. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti de elindeki imkân ve kabiliyetler doğrultusunda Afrikalı Müslümanlarla birlikte omuz omuza Batı sömürgeciliğine karşı mücadele etmiş ve Afrika Müslümanlarının hak ve hukukunu korumayı başarabilmiştir. 1911’de İtalyanların “medenileştirme misyonu” adı altında hukuksuz bir şekilde Trablusgarp’a bir işgal girişimi başlatmasıyla birlikte Osmanlı Devleti -büyük mücadeleler vermesine rağmen- Afrika’da kalan son toprağını yitirmek durumunda kalmıştır.

İtalyanlar tarafından başlatılan Trablusgarp’ı işgal girişimi, Batı dünyasının beklediği gibi çabuk bir şekilde sonuca ulaşmamış, aksine Trablusgarp’ta nesiller boyu anlatılagelecek olan destansı bir direniş hareketi zuhur etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp ve Bingazi’de bulunan askerî kuvvetleri ve gönüllü olarak bölgeye gelen Binbaşı Enver [Paşa] Bey, Kolağası Mustafa Kemal [Atatürk] Bey, Ali Fethi [Okyar] Bey ve birçok kahraman Türk subayı liderliğinde teşkilatlandırılan Trablusgarplı mücahitler tabir-i caizse İtalyanlara kök söktürmüşlerdir. Savaş sırasında İtalyanlar sahil şeridinden içeriyi girebilmeyi dahi başaramamışlardır..[1]

Trablusgarp Savaşı olarak bilinen 1911- 1912 Osmanlı- İtalyan Savaşı, Afrikalı Müslümanlar arasında ciddi bir birliktelik meydana getirmiş, Afrikalı Müslümanlar Osmanlı Devleti’nin batı emperyalizmi karşısındaki kavgasına omuz vererek Türk subaylarıyla birlikte kahramanca bir direniş sergilemişlerdir. Şeyh Ahmet Şerif es-Senûsî liderliğinde toplanan Senûsî birlikleri, Emir Abdülkadir el-Cezairî’nin oğlu Emir Ali Paşa, Tunuslu Şeyh Salih Şerif et-Tunusî gibi Afrika’nın önemli isimleri Trablusgarp Savaşı’na katılmış aynı zamanda Afrika’nın birçok bölgesinden gönüllü olarak bölgeye gelen Müslümanlar da İtalyan işgal kuvvetlerine karşı gönüllü olarak savaşmışlardır. Trablusgarp Savaşı’na gönüllü katılan Afrikalı Müslümanlardan biri de “Zenci” lakabıyla maruf Sudanlı Musa Bey[2]’dir.

Doğum tarihi kesin olarak tespit edilememekle birlikte 1880’li yıllarda Girit’te doğan Musa aslen Sudanlıdır. İngilizlerin 1898’de Sudan’ı işgal etmeleriyle birlikte çok sayıda Sudanlı, Osmanlı Devleti’nin farklı vilayetlerine göç etmek durumunda kalmıştır. Sudan’ın işgal edilmesiyle birlikte Musa’nın babası Girit’e dedesi ise Kahire’ye yerleşmişlerdir. Babasının ölümü ile birlikte yetim kalan Musa, Kahire’ye dedesinin yanına gitmiştir. Dedesinin yanında iyi bir eğitim alan Musa, Kahire’de çoğunlukla Türklerin oturduğu bir mahallede büyümüş ve bu sayede Türkçe öğrenmiştir.[3]

1911’de İtalyanların Trablusgarp’a yönelik saldırısı, Osmanlı Devleti’ne gönülden bağlı ve askerliğe büyük bir ilgisi olan Musa’yı savaşa gönüllü olarak katılmaya yöneltmiştir. Kahire’den hareketle Mısır üzerinden Bingazi’ye geçen Musa, burada ilerleyen yıllarda Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olacak olan Binbaşı Enver Bey [Paşa] ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden biri hâline gelecek olan Kuşçubaşı Eşref Bey ile tanışmıştır. Kuşçubaşı Eşref ile tanıştığı andan ömrünün sonuna kadar omuz omuza mücadele edecek olan Musa, Eşref Bey’e adeta bir baba gibi bağlanmış ve 1911-1912 yılları arasında Trablusgarp Savaşı’nda İtalyanlara karşı mücadele saflarında yer almıştır.[4]

Balkan Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Trablusgarp’tan ayrılmak zorunda kalan Türk subayları ile birlikte İstanbul’a dönen Musa, Kuşçubaşı Eşref’in emir eri olur ve Balkan Savaşları’na katılır.[5] Edirne’nin Bulgarlardan geri alınması için düzenlenen harekâta da katılan Musa, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alır.[6] Musa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti ile kader birliği yapmış ve Osmanlı’nın Batı sömürgeciliğine karşısında bağımsızlığı için büyük bir mücadeleye atılmıştı. Dönemin Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın fedailerinden biri olan Musa[7] bir süre sonra Teşkilat-ı Mahsusa’ya dâhil olmuş[8], Birinci Dünya Savaşı’nda Kuşçubaşı Eşref ile birlikte cepheden cepheye koşmuş ve savaş alanında en ön cephelerde yer almıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Sina-Filistin Cephesi’nde Kuşçubaşı Eşref ve Enver Paşa’nın Başyaveri Süvari Binbaşı İzmitli Mümtaz gibi isimlerle birlikte Teşkilat-ı Mahsusa adına İngilizlere karşı gayri nizami harp faaliyetleri yürüten Musa, Kuşçubaşı Eşref’in müfrezesinde Birinci Kanal Seferi’ne katılır.[9] Kanal Harekâtı’ndan sonra Necid bölgesindeki Arap aşiretlerinin Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sağlamak üzere Teşkilat-ı Mahsusa tarafından bir propaganda heyeti teşkil edilmiştir.[10] Teşkilat-ı Mahsusa’nın söz konusu heyetinde yer alan Musa, heyet içerisinde bulunan İstiklâl Marşı’mızın yazarı, Millî şairimiz Mehmet Akif [Ersoy] ile yakın bir dostluk tesis etmiştir. Musa ile Mehmet Akif, Arabistan’ın uçsuz bucaksız çöllerinde birlikte güreş tutmuş, ok atmış ve kılıç kuşanmışlardır.[11] Necid seyahati sırasında Musa’yı yakından tanıyan Akif, onun “ahlâk ve terbiyesine” hayran kalarak kendisini çok sevmiş ve yaptığı kahramanlıkları takdirle karşılayarak şu dizeleri kaleme almıştır:

“Eşref Bey’in emir eri, Zenci Musa

Omuz vermiş, göğe çıkmış: Nebi İsa”[12]

Mekke Emirî Şerif Hüseyin’in Hicaz’da, Şeyh İdris’in ise Asir’de, İngilizlerle anlaşarak Osmanlı Devleti’ne karşı başkaldırması Hicaz- Asir-Yemen Cephesi’nde bulunan Osmanlı Devleti’nin askerî kuvvetlerini ciddi bir sıkıntıya sokmuştur. Bu bağlamda, Yemen’de oldukça zor durumda bulunan Osmanlı Devleti’nin askerî kuvvetlerine para yardımı sağlamak üzere bölgeye bir müfreze gönderilmesi kararlaştırılır. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından tertip edilen müfrezenin içerisinde Kuşçubaşı Eşref ve Musa da bulunmaktadır. Yolculuk sırasında Hayber’de asi bedevi kuvvetleriyle karşılaşan Eşref ve arkadaşları burada destansı bir mücadele vermişlerdir. Teşkilat-ı Mahsusa müfrezesi çok sayıda şehit ve yaralı vermiş, Kuşçubaşı Eşref asi bedevi kuvvetleri tarafından esir alınmıştır. [13] Fakat müfrezenin içerisinde yer alan ikinci bir kafilede bulunan Musa ve bazı arkadaşları bir yolunu bularak İngilizleri bin bir zorlukla atlatmayı başarmış ve altınları Yemen’deki Osmanlı kuvvetlerine ulaştırmışlardır.[14] Hatta Kuşçubaşı Eşref’in iddiasına göre Hayber’deki çarpışma İngiliz gazetesi London Times’de sekiz sütun üzerine manşetten verilmiştir.[15]

Yemen’den İstanbul’a dönen Musa’ya, Beyazıt Camisi’nde kıldığı bir ikindi namazı sonrasında Yemen’den tanıdığı Ali Sait [Akbaytugan] Paşa ile karşılaşır. Musa’yı perişan bir hâlde gören Ali Sait Paşa, Osmanlı Devleti için yıllardır yaptığı fedakârlıklara karşılık olarak Musa’ya emekli maaşı bağlatmak istemiş fakat Musa bu teklifi “ben bu fakir (dara düşen) milletten maaş alamam” diyerek geri çevirmiştir. Ali Sait Paşa, Musa’nın bu cevabı karşısında kendisine haber vermeden İstanbul’da hamallar kahyalığı yapan Ferit Bey ile görüşerek Musa’ya Karaköy Gümrüğü’nde kahya olması için bir teklifte bulunmasını telkin etmiştir. Bir süre sonra Musa, Ali Sait Paşa ile birlikte Ferit Bey’i ziyaret etmiş, ziyaret sırasında Ferit Bey gümrükte bir kahyaya ihtiyaç olduğunu ifade ederek kendisine bu görevi teklif etmiştir. Musa ise; “Kahyalığı yaşlı, eli ayağı tutmaz bir emektara verin. Çok şükür benim gücüm kuvvetim var, bana hamallık işi verin, ben onu yapayım” diyerek mükemmel ahlâkını bir kere daha ortaya koymuştur.[16]

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile birlikte Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmek zorunda kalmış ve İtilâf Devletleri askerleri İstanbul’a girerek payitahtı işgal etmişlerdir. General Harrington komutasındaki İngiliz işgal kuvvetleri İstanbul’da Müslümanlara yönelik büyük baskılar uygulamışlardır. Harrington, bir gün İstanbul’da dolaşırken Karaköy gümrüğü civarında iri yarı bir Afrikalıya rastlar. İşte bu Musa’dır. Musa, Harrington’un dikkatini çeker. Harrington, maiyetindekilere bu görkemli hamalın kim olduğunu sorar. İngiliz subaylar, bu şahsın Hicaz-Yemen Cephesi’nde İngiliz askerlerini atlatarak Osmanlı altınlarını kaçıran Sudanlı Zenci Musa olduğunu söylerler. Harrington, Musa’nın şöhretinden haberdardır. Bir süre sonra kendisinin yanına giderek emrine girmesi halinde ona yüklü bir ödeme yapacağını ifade eder ve kendisi için çalışmasını ister.  Musa, Harrington’a “tokat gibi” bir cevap verir:

“Benim bir devletim var; Devlet-i Osmanî. Bir de bayrağım var, ay yıldızlı bayrak. Ve bir de Kumandanım var, Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi. Mücadelemiz devam edecek!”[17]

Karaköy Gümrüğü’nde hamallık yapan Musa hiç boş durmuyor, bir yandan da Millî Mücadele için Anadolu’ya silah ve cephane kaçırma faaliyetlerine katılıyordu. Millî Mücadele’ye de kesintisiz bir şekilde destek veren Musa’nın yorgun bedeni; ırak cephelerde, çöllerde, dağ başlarında, bilinmedik diyarlarda yıllarca çarpışmaktan yorgun düşmüştü. “Uykusuzluk, bakımsızlık ve içinde” bulunduğu “ağır şartlar vücudunu aşırı yıpratmış; hassas ruhuna, ülkenin içinde bulunduğu acı şartlar da eklenince bedeni daha fazla dayanamamıştı.” En sonunda vereme yakalandı. Bütün ısrarlara rağmen sırf devlete yük olmamak için bir hastaneye yatmayı da kabul etmedi. Bavulunu toplayıp Millî Mücadele’ye destek veren Üsküdar’daki Şeyh Ataullah Efendi’nin Özbekler Tekkesi’ne sığındı. Bir süre sonra ise burada vefat etti.[18]

Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi haziresinde medfûn bulunan Musa’nın mezar yeri kesin olarak bilinememektedir. Fakat Özbekler Tekkesi’nin haziresinde “Sudanlı Zenci Musa Bey (1880- 1919)” adına sembolik bir mezar kitabesi bulunmaktadır. Musa’nın adı aynı zamanda Üsküdar’da bulunan isimsiz bir sokağa da verilmiştir. “Zenci Musa Sokağı” olarak belirlenen Üsküdar’daki sokakta kahramanımızın ismi yaşatılmaktadır. Fakat söz konusu sokağa isim verilme sürecinde yaşanan belirli tartışmalar oldukça şaşırtıcıdır. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Harita Komisyonu-Kültür ve Sanat Komisyonu Müşterek Raporu’nda yer alan bilgiye göre; “Üsküdar Belediye Başkanlığı’nın teklifine istinaden “Sultantepe Mahallesi, Yapma Bebek Sokağı’ndan Cumhuriyet Caddesi’ne inen merdivenli yola, aydınlatma sorunu gerekçesiyle ‘Zenci Musa Sokağı’ isminin verilmesi talep edilmektedir” ifadesi” kullanılmıştır. Kahramanımızın hatırası yaşatılırken bu derece hassas bir konuda dikkatsiz ve yanlış bir şekilde davranılması ve onun aziz hatırasının incitilmesi oldukça üzücüdür. İnanıyoruz ki ilgili yetkililer bu tür yanlışlıklardan dönerek durumu en kısa zamanda düzeltir ve “aydınlığa” kavuştururlar.[19] Osmanlı Devleti’nin bekası için uzun yıllar mücadele etmiş bu kahramanın hatırasının yaşatılması adına 2007 yılında TRT’de yayınlanmak üzere çekilen “Yakın Tarihin İzinde Anılar ve Duygular- Sudan” isimli belgeselde kendisinin hayatı da anlatılmaktadır.[20]

Şanlı tarihimiz içerisinde öyle hakiki kahramanlar vardır ki Osmanlı Devleti’ni ayakta tutabilmek adına on yıllık harp sırasında “katlanmadıkları fedakârlık, göze almadıkları tehlike yoktur”. Yıllarca süren bir uzun savaş zamanında mücadele ettiler, “belki bir gün kendileri için yaşamadılar; pek çoğu canını, kimisi gençliğini gelecek nesillere verdi”. “Zenci Musa ve arkadaşları, fedakârlık dolu hayatları ve feragat timsali kişilikleriyle adeta bu toplumun vicdanı oldular”.[21] Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vurmuş, devletin çöküşüne şahitlik etmiş kahramanlarımızdan yalnızca bir tanesiydi Sudanlı Zenci Musa. Onun kahramanlıklarla dolu hayatı ve aziz hâtırası bugün Türk-Sudan dostluk ve kardeşliğine hizmet etmektedir. Musa, Türkiye ile Sudan arasında adeta bir gönül köprüsüdür. Musa, Osmanlı Devleti’nin Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğiyle mücadelesinde ırk, dil, kültür, gelenek, din ve dünya görüşü ayrımı yapmaksızın büyük bir destek gördüğünün en açık örneklerinden bir tanesidir. Musa, Osmanlı Devleti’nin sevgi, saygı ve hoşgörü ile Afrika’daki uzun süren hâkimiyetinin temsilcisidir. Musa’nın uzun süren hikâyesi İslâm medeniyetinin imanlı, sadık, cesur, fedakâr evlatlarının mücadelesinin en canlı örneklerinden bir tanesidir. Bu anlamda, Türk- Sudan ilişkilerinde Musa’nın oldukça önemli bir yeri vardır. Fakat Türkiye’de bu kahramanın akademik çevrelerce yeterince tanıtıl(a)maması ve Sudan’da bulunduğumuz kısa süre içerisinde, gözlemlerimize dayanarak; Sudanlıların da Musa’yı yeterince tanımaması fazlasıyla üzücüdür. T.C Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve T.C Dışişleri Bakanlığı Hartum Büyükelçiliği tarafından el birliğiyle yapılabilecek Sudanlı Zenci Musa ile ilgili projeler her iki ülkenin dostluk ve kardeşliğinin bir nişanesi olacak ve ülkelerimiz arasındaki karşılıklı iyi ilişkilerin de devamlılığını sağlayacaktır.

DİPNOTLAR

[1] 1911- 1912 yılları arasında Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaşan Türk subayları ilerleyen yıllarda Harbiye Nezareti’ne bağlı resmî bir birim olarak kurulacak olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın çekirdeğini teşkil etmişlerdir. (Berkay Sadi Türkol, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kurduğu Kahramanlar Grubu Emirber Fedaileri, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2012, s. 37- 44). Trablusgarp Savaşı sırasında Türk subaylarının ve Trablusgarplı mücahitlerin kahramanlık örnekleri hakkında bir hatırat için bkz. (Cemal Kutay, Osmanlı Trablusgarbi’nde (Libya) İtalyan İşgaline Direnen Üç Türk’ün Anıları (Mustafa Kemal- Enver Paşa- Eşref Paşa) 1911- 1912, Acar Bilgi Merkezi (ABM) Yayınları, İstanbul, 2016).

[2] Sudanlı Zenci Musa Türk tarihinde “gerçek” bir kahraman olmakla birlikte Türk edebiyatı içerisinde de çok sayıda tarihî romana konu olmuştur. (Selahattin Çitçi, “Tarihî Gerçeklere Sâdık Bir Roman: Plevne”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), Sayı: 48, 2012, ss. 241- 256, s. 250; Servet Avcı, “Kod Adı: Bozkurt”, Yeniçağ, 04.11.2013, http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kod-adi-bozkurt-28665yy.htm (Erişim tarihi: 16.06.2018). Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’na katılarak Osmanlı Devleti safında savaşan üç kıtada Zenci Musa’yı romanlarında işleyen isimlerden bir tanesi de Türk edebiyatının önemli isimlerinden merhum Mehmed Niyazi Özdemir olmuştur. (Âdem Koluçolak, “Mehmed Niyazi’nin Romanlarındaki Halk Bilimi Unsurları Üzerine Bir İnceleme”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, T.C Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Konya, 2007, s. 136, 159; Metin Uygun, “Destanlar yazdılar ama bir mezarları dahi yok”, 24.02.2015, http://www.dunyabizim.com/kitap/19595/destanlar-yazdilar-ama-bir-mezarlari-dahi-yok (Erişim tarihi: 16.06.2018);Yusuf Ziya Cömert, “Zenci Musa’yı da Niyazi Abi’den Öğrendim”, Karar, 13.05.2018, http://www.karar.com/yazarlar/yusuf-ziya-comert/zenci-musayi-da-niyazi-abiden-ogrendim-6959) (Erişim tarihi: 16.06.2018). Mehmed Niyazi, Sudanlı Zenci Musa’ya Yazılamamış Destanlar ve Yemen Ah Yemen isimli tarihî romanlarında yer vermiş ve bu tarihî şahsiyetin tanıtılmasına ciddi bir katkıda bulunmuştur. 11 Mayıs 2018’de kaybettiğimiz Mehmed Niyazi Özdemir’i de bu vesileyle rahmetle anıyoruz.

[3] İlhan Zengin, “Geçmişten Günümüze Türkiye- Sudan İlişkileri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, T.C Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Cumhuriyet Tarihi Bilim Dalı, Kırıkkale, 2013, s. 89; Tirab Abbkar Tirab, “Zenci Musa”, Rusya Araştırmaları Enstitüsü (RUSEN), 29.07.2017, http://www.rusen.org/zenci-musa/  (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[4] Zengin, a.g.e., s. 89- 91; Şükrü Altın, Teşkilat-ı Mahsusa, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2015, 2. Baskı, s. 82- 83; Vedat Yeşilçiçek, “Mehmed Niyazi’nin Romanlarında Tarih Algısı”, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Özel Sayı: 2, Yıl: 2016, s. 156- 157, 164.

[5] “Tarihin Unuttuğu Savaş”, Yeni Şafak, 22.04.2002, https://www.yenisafak.com/arsiv/2002/nisan/22/g3.html (Erişim tarihi: 16.06.2018); Murat Koç, Türk Romanında İttihat ve Terakki, Temel Yayınları, İstanbul, 2005, s. 371; Zengin, a.g.e., s. 90- 91; Altın, a.g.e., s. 97; Benjamin C. Fortna, Kuşçubaşı Eşref: Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, çev. Selçuk Uygur, Timaş Yayınları, İstanbul, 2017, s. 271; Mustafa Kaya, “YENİAD’la Sudan ziyaretimiz”, Millî Gazete, 28.01.2018, https://www.milligazete.com.tr/makale/1493696/mustafa-kaya/yeniadla-sudan-ziyaretimiz (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[6] Zengin, a.g.e., s. 91; İbrahim Altay, “Doğu’nun Efsane Çocuğu”, Sabah, 27.02.2015, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/okur_temsilcisi/2015/02/27/dogunun-efsane-cocugu-1424997875 (Erişim tarihi: 16.06.2018); Tirab, a.g.m.

[7] Mehmet Niyazi Yavuz, Şef: Kaybedilen Tarih Unutulan Siyaset, Lotus Yayınevi, Ankara, 2005, s. 106- 107.

[8] İzmir’de faaliyet gösteren Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği de internet sitesinde Musa’nın kısa bir biyografisine yer vermiştir. Bkz. (http://www.afroturc.org/zenci-musa (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[9] Ömer Osman Umar, Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye (1908- 1938), Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM) Yayınları, Ankara, 2004, s. 215, 287, 324; Nihat Karaer, Eşref Kuşçubaşı, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2017, s. 24.

[10] Teşkilat-ı Mahsusa’nın Necid heyeti ve Mehmet Akif Ersoy’un İttihat ve Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkisi hakkında bkz. (Şakir Gözütok, “Mehmet Akif Ersoy ve İttihat ve Terakki ile İlişkileri”, İttihatçılar ve İttihatçılık Sempozyumu, 25 Kasım 2014, Ankara, Bildiriler, Cilt: 3, Türk Tarih Kurumu (TTK) Yayınları, Ankara, 2015, s. 11- 13).

[11] Akif ve Musa’nın dostluğu ile ilgili olarak bkz. (Mehmed Niyazi, “Akif, milletimiz için bir lütuftur…”, 30.12.2015, http://yeniufuklar.org.tr/akif-milletimiz-icin-lutuftur/ (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[12] Beşir Ayvazoğlu, Derkenar: Denemeler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2002, s. 121; Karaer, a.g.e., s. 42, 44.

[13] Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bir “efsane” hâline gelmiş olan Kuşçubaşı Eşref Hayber’de esir düşmüş ve İngilizler tarafından Malta’ya sürülmüştür. Kuşçubaşı Eşref’in hatıraları içerisindeki esaslı bilgiler içerisindeki tutarsızlık ve yanlış bilgiler çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Bu sebeple Kuşçubaşı Eşref hakkında yapılan çalışmaların titizlikle incelenmesi gerekmekte belirli iddialara da oldukça dikkatli yaklaşmak gerekmektedir. Kuşçubaşı Eşref hakkında bkz. (Necmettin Şahiner, “Kuşçubaşı Eşref Sencer”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), Cilt: 26, Yıl: 2002, ss. 471- 472).

[14] Zengin, a.g.e., s. 91; Mehmet Niyazi Özdemir, “Adâlet ve Medeniyet Sohbeti”, Türk Düşüncesi Fikir ve Kültür Dergisi, Sayı: 2, 2013; Topkaraoğlu, a.g.e., s. 35- 36; Fortna, a.g.e., s. 271, 278, 293; “Mehmet Niyazi Özdemir ile Adâlet ve Medeniyet Sohbeti”, http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/347-mehmet-niyazi-özdemir-özdemir-ile-adâlet-ve-medeniyet-sohbeti (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[15] Dönemin Büyük Britanya İmparatorluğu gazete arşivlerini taramamıza rağmen 13 Ocak 1917 tarihli haberin aslına ulaşamadık. Fakat söz konusu haber Kuşçubaşı Eşref’in anlatımı doğrultusunda mevcut bulunmaktadır. Kuşçubaşı Eşref, 6 Mayıs 1953’te dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e hitaben yazdığı mektubunda bu hususu ifade etmiştir. İlgili olarak bkz. (Eşref Kuşçubaşı, Kanuna, aklıselime ve hukuk devleti devri iddialarına rağmen: Devam Halindeki Bir Zulmün Acı Hikâyesi, Tan Matbaası, İstanbul, 1953, s. 3). Söz konusu bilgiler Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde de yer almaktadır. Bkz. (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Yer Bilgisi: 88.551.9, Belge Tarihi: 10.06.1953, Dosya Ek: E16).

[16] Zengin, a.g.e., s. 91- 92; Özdemir, a.g.m.; Tirab, a.g.m.

[17] Özdemir, a.g.m.; Topkaraoğlu, a.g.e., s. 36; Tirab, a.g.m; Hilâl Kaplan, “‘Sudanlı Zenci Musa’nın bavulu’”, Sabah, 01.01.2018, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/2018/01/01/sudanli-zenci-musanin-bavulu (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[18] Zengin, a.g.e., s. 93; Topkaraoğlu, a.g.e., s. 36- 37.

[19] “Kahramana büyük saygısızlık!”, Milliyet, 22.04.2017, http://www.milliyet.com.tr/kahramana-buyuk-saygisizlik–gundem-2436960/ (Erişim tarihi: 16.06.2018); “Kahramana büyük saygısızlık!”, Sabah, 22.04.2017, https://www.sabah.com.tr/yasam/2017/04/22/kahramana-saygisizlik (Erişim tarihi: 16.06.2018); “Zenci Musa’ya Büyük Saygısızlık”, Yeni Söz, 22.04.2017, http://www.yenisoz.com.tr/zenci-musa-ya-buyuk-saygisizlik-haber-21383 (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[20] Söz konusu belgesel için bkz. (“Yakın Tarihin İzinde Anılar ve Duygular: Sudan, 2007.”) https://www.youtube.com/watch?v=3wt365fTdyE  (Erişim tarihi: 16.06.2018).

[21] Cem Sökmen, “Zenci Musa”, http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3622 (Erişim tarihi: 16.06.2018).

Share.

Yazar Hakkında

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz, 1993’te İstanbul’da doğdu. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da bitirdi. 2015 yılında Beykent Üniversitesi İktisadi ve İdarî Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 2016 yılından bu yana Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı Harp Tarihi ve Strateji Programı’nda tezli yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’ndeki ikinci lisans eğitimini sürdürmektedir. İyi seviyede İngilizce bilmektedir. Afrika ile ilgili çeşitli alanlarda araştırmalar ve çalışmalar yapmaktadır. Özelde Doğu Afrika üzerine çalışmakta olup; sınır anlaşmazlıkları ve güvenlik, Afrika siyasî tarihi, 1. Dünya Savaşı’nda Afrika, Afrika ve Sömürgecilik, Afrika’daki milliyetçilik hareketleri ve Osmanlı-Afrika ilişkileri üzerine akademik çalışmalarına devam etmektedir.

Yorum Yap