Metallerin şahı platin teknolojinin vazgeçilmezi

0

Platin grubu metalleri, yüksek teknolojinin vazgeçilemez madeni olarak görülüyor. Bu metalleri böylesine kıymetlendiren ise yerlerine konabilecek başka maddelerin bulunamaması. O nedenle platin adeta tüm metallerin şahı olarak kabul ediliyor.
 
Platin grubunda söz sahibi ise yeni yataklar tespit edilene kadar Güney Afrika ile yakın komşusu Zimbabve. Neredeyse tüm global tedarikin yüzde 90’ı Afrika’dan, bunun da yüzde 85’ten fazlası tek başına Güney Afrika Cumhuriyeti’nden çıkarılıyor. Rusya ise ikinci üretici konumunda.
 
İspanyollar, Amerika ile ilk defa karşılaştıkları 1490’lı yılların sonlarından başlamak üzere tüm 16. yüzyıl boyunca neredeyse bu devasa kıtanın her tarafını dolaşmakta kararlıydılar. Kristof Kolomb’un günlüklerinde yazdığı gibi elde edecekleri altınlarla Kudüs’ü, o dönemde Mısır’daki Memlûklu Türkleri’nin idaresinden almak en büyük hayalleri idi. Bu duygu onları ve diğer Avrupalıları gıda, madenler ve benzeri ne bulurlarsa haklarında bilgi edinip Avrupa’ya taşımaya, hatta Afrika ve Asya’da sömürge niyetiyle temas ettikleri coğrafyalara da götürüyordu. 1557 yılında Julius Caesar Scaliger isimli bir yazar, o zamana kadar varlığından haberdar olmadıkları farklı bir madenden bahsetmiş ve buna İspanyolca ‘küçük gümüş’ anlamında ‘platin’ adını vermiş. Tabii olarak o çağlarda ve coğrafyalarda elde edilmesi çok zordu.
 
HAKİM KITA AFRİKA
 
Günümüzde Amerika kıtasında ABD ve Kanada’da, Asya’da Rusya ve Afrika’da ise Güney Afrika ve Zimbabve’deki maden yataklarından platin grubu madenleri çıkarılıyor. Ama neredeyse tüm tedarikin yüzde 90’ı Afrika’dan, bunun da yüzde 85’ten fazlası tek başına Güney Afrika Cumhuriyeti’nden çıkarılıyor. Rusya ise bu alanda ikinci üretici konumunda.
 
1980’li yılların başına kadar hemen tüm stratejik madenler, ABD ve Avrupa ülkelerinin Afrika kıtası siyasetinin anahtarını teşkil ediyordu. Farklı bölgelerdeki kargaşaların ve bunlara dış güçlerin ve kıta içi dengelerin müdahale ediş şekilleri bu menfaatlere göre belirleniyordu.
 
ALTINLA YARIŞIYOR
 
Hiç tartışmasız, platin ve paladyumu tüm metaller arasında en kıymetli kılan husus, stratejik önemi haiz bulunmaları ve uluslararası pazarlarda artan talepler karşısında fiyatlarının altını da geride bırakacak derecede yükselmesi. Günümüzde paladyumun onsunun 1973 dolar seviyesini görerek, 2000 dolara doğru yol alması bir tesadüf değil.
 
21. yüzyıl, geçmiş asrı da aratan bir talep yoğunluğunu getirdi. Altından 8 defa daha pahalı olan paladyum da platin gibi aynı şekilde bu seviyeye yakın bir değerde. Yüksek elektrik ve ısı iletkenliği olan rodyumun bir ons tutarındaki miktarı ise 9 bin doları buluyor. Bu beklenemeyen artış, son beş yılda bu ürünün fiyatını 12’ye katlamasına sebep oldu. Haliyle modern teknolojideki her yeni üründe buna ihtiyaç duyulması, ister istemez bunların ücretlerine doğrudan yansıyor.
 
KULLANIM ALANLARI
 
Bakır gibi platin de modern sanayinin en çok gereksinim duyduğu bir metal. En ciddi rakibi yine kendi grubundan paladyum ve rodyum olup bunlara talepteki konumları o dönemdeki fiyat artışlarına göre şekilleniyor. Öncelikle ve en hayati kullanıldığı alan otomobillerin çevre kirliliğine karşı gerekli katalitik konvertörlerde ve araçların egzozlarında hidrokarbon, karbonmonoksit ve azot dioksit gibi zararlı gazların azot, karbon ve su buharı şeklinde daha az zararlı hale dönüştürülmesinde en gerekli üç metal; platin, paladyum ve rodyum. Böylece zararlı gazların temizlenip açık havaya en az seviyede salınması bunların sayesinde mümkün oluyor.
 
Tüm platin üretiminin yüzde 40’ı, paladyum ve rodyumun yüzde 85’i otomobil sektöründeki katalitik konvertörlerdeki gerekli metal talebini karşılıyor. Hibrit araç üretimindeki artış, platin grubu metallere ileride ihtiyaç noktasında belli bir tehdit oluştursa da halen özellikle dizel arabalarda platin konumunu koruyor.
 
Platin grubu metallerin tümü oran itibarıyla kuyumculukta mücevher üretiminde önemli yer tutuyor. Kimya sanayinde bilhassa sentetik ve organik ürünlerin elde edilmesinde ciddi bir ihtiyaç maddesi. Cam sanayinde ve özellikle cam üzerinde altın kaplamalarda, LCD ekranlarda, saat yapımında, ilaç ve kimyasal uygulamalarda, yer altı sularının arındırılmasında, petrol sanayinde, kalp pilleri, kan şekeri test şeritlerinde, dişçilik, silikon dahil cerrahi aletler gibi birçok tıbbi malzeme üretiminde, reaktörlerin türbinlerinde, elektrik ve disklerdeki filmlerin üretimi dahil elektronik ürünlerde vazgeçilemez konumda. Bilhassa yüksek sıcaklıklarda korozyona karşı direnci sağlaması tercih sebebi. Taze meyve ve sebzelerin olgunlaşmalarını geciktirmek için gerekli teknolojinin de önemli bir gereksinimi. Özellikle paladyum, yakıt hücrelerinde önemli bir bileşen olarak elektrik, su ve ısı elde etmek için hidrojeni oksijenle reaksiyona sokması sebebiyle vazgeçilmez bir metal.
 
Ülkelerin kıyasıya rekabet yaşadıkları bir diğer alan havacılık sanayi olup uçak bujileri için tüm 20. yüzyıl boyunca ve bu asırda da platin grubu metaller ciddi ihtiyaç maddesi kalmaya devam edecek. Otomobil sektöründe olduğu
gibi bu sanayide de söz sahibi devletler Afrika dışındaki kıtalarda yer alıyor.
 
GERİ DÖNÜŞÜM FIRSATI
 
Maden yataklarından çıkarılmalarının zorluğu ve yüksek maliyeti yanında sanayide kullanıldıktan sonra platin grubu metallerin geri dönüşümleri de çok önemli bir teşebbüs. Bir otomobilin katalitik konventörleri için 1 ila 13 gram kadar bu metallerden biri gerekli miktarda kullanılıyor. Bunların kullanıldığı otomobillerin geri dönüşümü sırasında yüzde 96 gibi çok yüksek bir miktarı yeniden kullanılacak duruma getirilebiliyor. Şimdiye kadar otomobil katalitik konventörlerde kullanılanların yüzde 67’si olmak üzere toplam 70 bin tondan fazla platin grubu metallerin geri dönüşümü sağlandı. Haliyle Türkiye dahil bu konuda geri dönüşüme tabi ürünlerdeki bu metallerin tekrar kullanımına yapacağı yatırımlarla ciddi anlamda kazanç elde edilebilir.
 
Takı malzemelerinin yüzde 31.3’ü ve sanayi ürünlerinden yüzde 1.4 kadarı yeniden kullanılacak hale getiriliyor. Geri dönüşümlerde Kuzey Amerika yüzde 32.5 ile birinci, yüzde 25.5 ile Batı Avrupa ikinci, yüzde 19.3 ile Çin üçüncü ve yüzde 2.5 ile Japonya dördüncü sırada geliyor.
 
PLATİN GRUBUNDA NELER VAR?
 
Platin grubu metallerde başta platin olmak üzere paladyum, rodyum, rutenyum, iridyum ve ostiyum olmak üzere toplam 6 farklı metal bulunuyor. Bunlar kendi aralarında bir grup gibi algılanıyorlar. Genelde volkanik kalıntılar ve yakınlarında az da olsa açık alanlarda ama daha ziyade yer altında bulunuyorlar. Bunlarla hemen hemen aynı bölgelerde yine çok kıymetli metaller arasında yer alan altın, elmas, gümüş, kobalt, bakır, nikel, vanadyum, titan, kalay ve krom gibi metaller de bulunuyor.
 
PLATİNOİD METALLERDE ÜRETİM MİKTARLARI  
 
2019 yılında dünya platin üretimi 187 tona ulaşırken, bunun 137 tondan biraz fazla miktarını tek başına sadece Güney Afrika Cumhuriyeti madenleri sağladı. 20 ton ile Rusya ikinci, 15 ton kadar ile Zimbabve üçüncü ve 10 ton ile Kanada da dördüncü olarak bunları takip etti. Paladyuma gelince, 2019’da 214.5 ton olan toplam üretimde Rusya 87, Güney Afrika Cumhuriyeti 82, Kanada 29 ve Zimbabve 12 ton ile dördüncü sıradaki üretici konumunda. Rodyumda ise toplam 23 ton metalle Güney Afrika 19.315 tonu tek başına elde ederken, Rusya 1.834 ton ile ikinci, 1.2 ton ile Zimbabve üçüncü ve sadece 700 kg ile ABD-Kanada dördüncü sırada uzaktan da olsa izliyor.
 
ÜRETİCİ FİRMALAR TEKEL KONUMUNDA
 
Her ne kadar platin ve bunun grubunda yer alan metaller içinde özellikle başta platin en yüksek oranda sadece Afrika’da yer alsa da bunun ve diğerlerinin uluslararası pazara sunulurken bile işletilmesi ABD ve Kanadalı, özellikle de Avrupalı şirketler tarafından yapılıyor. Öyle ki, Anglo American Platinum, Impala Platinum, Sibanye Stillwater, Nornickel, ARM, Vale, Northam Platinium, Royal Bafokeng Platinum ve Glencore özellikle platin, paladyum ve rodyum metallerinde adeta tekel oluşturmuş durumda.

Share.

Yazar Hakkında

Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi. 1964 yılında Vezirköprü’de doğdu. Merzifon İmam-Hatip Lisesi (1982) ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde (1987) eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye Diyanet Vakfı bursuyla yüksek lisansını (1991) ve doktorasını (1996) Paris’te tamamladı, aynı yıl Üsküdar’da İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) araştırmacı olarak çalışmaya başladı. 2002’de doçentlik unvanı aldı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi ve bölüm başkanı oldu. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ta Afrika ile ilgili konularda müşavir olarak görev yaptı. 2009 yılında profesörlük unvanı aldı. 2011 yılı Eylül ayında görev değişikliği yaparak İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim dalına geçiş yaptı. 2013 yılı Mart ayında Afrika ülkelerinden Çad Cumhuriyeti’nin başkenti Encemine’de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk büyükelçisi olarak göreve başladı ve iki buçuk yıl bu görevini sürdürdükten sonra 2015 yılı Ağustos ayında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı olarak tayin edildi. Batı Afrika Ülkelerinden Mali Cumhuriyeti’ndeki ilk ve öğretim seviyesindeki özel eğitim kurumları medreseler üzerine hazırladığı doktora çalışması IRCICA tarafından L’enseignement islamique en Afrique francophone: Les médersas de la République du Mali adıyla Fransızca olarak 2003’de İstanbul’da basıldı. Geçmişten Günümüze Afrika (Kitabevi, İstanbul 2005); Osmanlı-Afrika İlişkileri (Kitabevi, İstanbul 2011/1. baskı, 2013/2. baskı, 2015/3. baskı); Les relations turco-tchadiennes: La politique ottomane en Afrique centrale (TİKA, İstanbul 2014) adlı kitaplarının yanı sıra Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi-İSAM tarafından yayımı tamamlanan İslam Ansiklopedisi için önemli kısmı Afrika hakkında 95 madde yazdı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde “Afrika”, “Osmanlı Afrikası”, “Osmanlı-Fransa Münasebetleri” ve “Osmanlı’da Dini Hayat” üzerine araştırmalar yapmakta olup bu konularla ilgili basılmış kitapları, farklı dergilerde bu konular hakkında çok sayıda makalesi, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen ilmi toplantılarda takdim ettiği tebliğleri yayımlanmış bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası olup Arapça, Fransızca ve İngilizce yanında Paris Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Milli Enstitüsü’nde (INALCO/Institut National des Langues et Civilisations Orientales) eğitimini aldığı Bambara ve Volof Afrika yerel dilleri ile ilgili dersleri takip etmiştir. Prof. Dr. Ahmet Kavas, hâlihazırda Afrika Araştırmacıları Derneği’nin (AFAM) kurucu başkanlığı görevini yürütmektedir.

Yoruma Kapalı